Social Icons

xx

Pages

6.06.2013

Şelasyon Tedavisi


Şelasyon cıva, kurşun, arsenik ve benzeri toksik ağır metallerin bazı ilaçlara bağlanarak vücuttan atılmasının (temizlenmesinin) sağlanmasıdır.

Temel olarak dört ilaç kullanılmaktadır:

DMSA (Di-Mercapto-Succinic Acid) en çok tercih edilen şelasyon ajanıdır.

DMPS (Di-Mercapto-Propane-Sulfonate) sık kullanılan diğer ajandır.

DMSA’nın geniş bir yelpazedeki zehirli metalleri (kurşun, cıva, arsenik, kalay, kadmiyum, nikel, tungsten, uranyum antimon, platin vb) bağladığı ve vücuttan attığı ispat edilmiştir.

İkinci sırada tercih edilecek ajan ise DMPS olmalıdır.

Saptanan metallerin özelliğine göre EDTA ve ALA da ilk iki sıradaki ajanlarla dönüşümlü olarak kullanılabilir.

Şelasyon tedavisi hangi şartlarda yapılabilir?

Şelasyon her otistik çocuğa uygulanabilecek bir tedavi yöntemi olmadığı gibi, deneyimli ve yetkin olmayan kişilerce uygulandığında ciddi zararlar verebilir. Bu tedavi öncesinde bu tedaviye gerek olduğu mutlaka kanıtlanmalıdır.

Bu tedavi sadece ağır metallerden etkilenen ve bu tedavinin uygulanabileceği özelliklere sahip yani böbrek, karaciğer ve kemik iliği hastalığı olmayan ve tedavi öncesinde yapılacak testlerle mevcut mineral düzeyleri yeterli bulunan çocuklara önerilebilir.

Bir diğer önemli konu da şelasyon tedavisi öncesinde glutatyon seviyesini normal düzeye getirmektir.

Glutatyon’un toksik ağır metalleri bağlayarak vücuttan atılmalarını sağlamak gibi çok önemli bir role sahip olduğu unutulmamalıdır.

DMSA ile yapılan şelasyon tedavisi esnasında çinko boşaltımı hemen hemen iki kat artmaktadır.

Bu nedenle çinko seviyesi tedavi öncesi ve esnasında izlenmeli ve normal seviyeyi koruyabilmek için gerektiğinde çinko takviyesi yapılmalıdır.

DMSA demir, kalsiyum ve magnezyum boşaltımını etkilemez; bakır boşaltımını ise artırır.

Bakır, otistik çocuklarda genellikle fazladır, bu yüzden bu atılım faydalıdır ancak bakır seviyesi tedavi öncesi ve esnasında yine de takip edilmelidir. Çünkü bakır düşüklüğü de zararlı bir durumdur.

Şelasyon tedavisinde, özellikle küçük çocuklarda ve ağızdan tedaviyi reddeden olgularda tercih edilmesi gereken ilaç veriliş biçimi ciltten emilim yoluyla olmalıdır. (transdermal) Bu zaten en güvenli yoldur.

Oral (ağız yoluyla) DMSA, temini kolay ve ucuz olması nedeniyle sıklıkla ilk tercih edilen ajan olmaktadır. Karaciğer yetersizliği olan olgularda ise rektal (makat) yol diğer bir alternatiftir.

Tedavinin yavaş ve optimal dozlarda olması, ağır metallerle birlikte atılabilecek faydalı minerallerin takip edilerek zamanında yerine konulabilmesine olanak sağlayacaktır.

Hızlı yapılacak bir tedavide ise pek çok organdan ve aynı anda kana çok miktarda ağır metal karışacaktır. Bu durumda beynin attığından fazlasıyla karşılaşması söz konusu olabilecektir (reexposure). Damar yolu ile yapılan (IV) şelasyon tedavisi (EDTA, ALA) bu nedenle ön planda önerilmemektedir. Unutulmamalıdır ki şelasyon bir “maraton” dur ve bu tedavide kısa mesafe koşucusu gibi davranılmamalıdır.

Şelasyon tedavisi öncesinde vücudun çeşitli fonksiyonlar için gereksinimi olan elementlerin düzeyi araştırılmalıdır. Varsa eksikler yerine konulmalı ve tedaviye bundan sonra başlanmalıdır. Ayrıca tedavi süresince de çocuklara mineral ve vitamin desteği verilmelidir. Bağırsak sorunları olan çocuklarda DMSA kullanılmasının mantar enfeksiyonlarını azdırabilir.

Şelasyon tedavisinin olası yan etkilerinin saptanması ve alınması gereken önlemler

Nadir de olsa karaciğer, böbrek ve kemik iliği olumsuz etkilenebilmektedir. Tedavi süresince uygun aralıklarla mineral düzeylerinin yanı sıra ilgili tetkikler 2-3 ay gibi aralıklarla tekrarlanarak hastayı yakından takip etmek önemlidir.

DMSA temelde idrar yoluyla atıldığı için böbrek fonksiyonları kontrol (kan kreatini, kan üresi) edilmelidir.

Kemik iliği baskılanmasına yol açabilme olasılığına karşın kan bulgularını kontrol etmek gereklidir (tam kan sayımı).

Karaciğere zarar verebilme olasılığına karşın karaciğer fonksiyonlarını kontrol etmek (ALT, AST, GGT).

5.09.2013

Tedavi Yöntemi Çıkış Sebebi

Bu kadar çok tedavi yöntemi ortaya çıkmasının nedeni nedir? Aileler, hangi tedavi yöntemini hangi kritere göre seçiyorlar?

Otizm; elli yıl önce tanımlanmış bir klinik tablodur. O günden bugüne; bütün dünyada aileler tarafından yüzün üzerinde tedavi yöntemi denenmiştir, hala da denenmektedir.

1) Hastalığın nedenine ilişkin zaman zaman öne sürülen bazı teorileri merkez alan bazı tedavi yöntemleri denenmiş ve sınırlı yararı olsa da anne babalar tarafından, bir umut ışığı olarak görülmüştür. Kesin tedavinin olmadığı bir hastalık olduğu için; anne babalar, çocuk için yararlı olabileceğini düşündükleri tedavi yöntemlerine, yararına inandıkları sürece başvurmaktadırlar.

2) Otizmin şiddeti ve klinik zorluklar çocuktan çocuğa değişir. Asperger Bozukluğu'nda, yüksek işlevli (ya da hafif) otistiklerde zeka düzeyi normal ve normale yakın olduğu için daha konservatif tedaviler yeterli olurken, ileri düzeyde bozulmanın olduğu otistiklerde bazen birden fazla tedavi aynı anda uygulanmaktadır.

3) Otizmde problemler çok fazla olduğu ve çocuktan çocuğa değiştiği için; çocuk için en uygun olanı çok yönlü bir tedavi yaklaşımıdır, bu da birkaç tedavinin aynı anda veya farklı zamanlarda uygulanmasını gerektirmektedir.

1.20.2013

Otizmde Toksinler

OTİSTİK ÇOCUKLARIN ZEHİRLENMİŞ OLABİLECEĞİNİ HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

Klasik tıbbın muhafazakarları (tıp dininin papazları!) otizmi nedeni belli olmayan ve bu yüzden de tedavi edilemeyecek bir hastalık olarak gösteriyorlar. Ailelere bu hastalığın tedavi edilemeyeceği, ancak ilaç ve davranış tedavileri ile bazı belirtilerin hafifletebileceğini söyleyerek onları çaresizliğe sürüklemektedirler.

Dünyada her şeyin bir nedeni ya da nedenleri vardır.; dolasıyla otizm tablosunun da olması gerekmektedir. Siz hekim olarak bunu bilmiyor olabilirsiniz; ama bu nedenleri araştırabilirsiniz. Fakat nedense ana akıma göbeğinden bağlı hekimler bu nedenleri araştırmazlar. Hatta bunları araştırıp da nedene yönelik tedavi yapan hekimleri ‘şarlatan’ olarak lanse edip, kendi başarısızlıklarını bilimselmiş gibi gösterirler. Bu hekimler saece ilç firmalarının desteklediği araştırmaları okur ve sadece onlara inanırlar. Oysa yapılan çok sayıda bağımsız araştırma otizm genetik alt yapısı olan, enfeksiyonlar, toksik kimyasallar, ağır metaller, hipoksemi ve gıdalardaki protein ve peptitlerle tetiklenen ve yaygın gelişimsel bozukluğa yol açan nöroimmün bir klinik tablo olduğunu göstermektedir. Bültenimizin bu sayısında editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın toksik maddeler ile otizm arasındaki ilişkiyi irdeleyecek. Toksinler sadece otizmle değil, hiperaktivite, dikkat dağınıklığı, depresyon, mültipl skleroz, Parkinson, Alzheimer hastalığı, obsesif-kompulsif bozukluk ve şizofreni gibi sık rastlanılan ve tedavisi yok gibi görünen hastalıklarla da çok ilişkili. Yazının bu hastalıklara alakası olan herkesin ilgisini çekeceğini umuyoruz.

OTİSTİK ÇOCUKLARIN ZEHİRLENMİŞ OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

Otizm, genelde 1-3 yas civarında ortaya çıkan kişinin dil, sosyal ve iletişim becerilerini bozan gelişimsel bir hastalık tablosudur. Otizmin sözcük anlamı “içine dönük” tür; eskiden çocukluk şizofrenisi olarak da tarif edilirdi. Günümüzde otizm yerine, otistik spektrum bozukluğu (autism spectrum disorders-ASD) ya da yaygın gelişimsel bozukluk (pervasive developmental disorders-PDD) terimleri tercih edilmektedir.

Ne Tür Tedavi Yontemleri

Otistik Bozukluk için ne tür tedavi yöntemleri denenmektedir ve bu tedavilerin hastalara sağladığı yararlar nelerdir?

Elli yıl boyunca yüzün üzerinde tedavi yöntemi denenmiş ve hala da denenmektedir. Bu yöntemleri; en sık kullanılanlardan itibaren genel başlıklar halinde sıralayacak olursak:

- Otizmin tedavisinde en sık başvurulan tedavi grubu standart özel eğitim tedavileridir ve otistik çocukların yaklaşık % 70'inde uygulanır. Çocuğun bilişsel işlevlerini ve iletişimini güçlendirmeye yönelik kombine eğitim modülleri, sosyal beceri eğitimi, görsel materyaller, davranış eğitimi teknikleri gibi özel eğitim yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Bu yöntemler; otistik çocuğun, zihinsel potansiyelini olabildiğince ortaya çıkarmaya ve çevresiyle iletişimini güçlendirmeye yönelik tedavilerdir. Otistiklere en fazla uygulanan tedavi konuşma terapisidir. Müzikterapi de standart özel eğitim tekniklerindendir.

- En sık uygulanan ikinci grup farmakolojik tedavileridir ve otistik çocukların yarısında ilaç kullanılmaktadır. Otizmde karşılaşılan davranış problemlerinin üstesinden gelmek, çocuğun zihinsel işlevlerini desteklemek amacı ile bugüne kadar onlarca ilaç kullanılmıştır ve her birinin otizmdeki birtakım sorunlara sınırlı derecede yararı olmuştur. Uyku probleminde melatonin, havalelerde epilepsi ilaçları, davranış problemlerinin türüne bağlı olarak bilinen psikiyatrik ilaçların tamamına yakını, barsak florasına yönelik olarak bazı antibiyotikler, sindirimi düzenleyici olarak bazı enzimler, sekretin, esansiyel yağ asitleri ve probiotikler, dimetilglisin, kombine vitamin tedavisi, ayrıca tek başına C, A ve B6 vitaminleri, L-glutamin, magnezyum desteği, bağışıklık sisteminin otizmde etkilendiği düşüncesi ile immünglobülin ve daha birçok farmakolojik ajan bugüne kadar kullanılmıştır ve kullanılmaktadır.

- Otistik çocukların ortalama dörtte birinde özel diyetler anne babalar tarafından denenmektedir. Gluten ve kazeinden oluşan çeşitli maddelerin otizme kaynaklık edebileceği yönündeki hipotez oldukça rağbet görmüş ve gluten ya da kazein içermeyen diyetler ebeveynler tarafından uygulanagelmiştir. Yine aynı şekilde Feingold diyeti, mayasız gıda içermeyen diyetler de özel diyet örnekleridir.

- Otistik çocuklarda birtakım fizyolojik değişimler yaratmaya yönelik ve bir kısmı da aracı cihazlarla uygulanan terapi teknikleri de geliştirilmiştir ve etkinlikleri tam olarak kanıtlanmamış ise de sıkça kullanılmaktadır. Bu yöntemler içinde en yaygın kullanılanı sinir geribildirim (neurobiyofeedback) tedavisidir. Beyin dalgalarını simgeleyen birtakım video oyunları ile, ekran karşısında çocuğun kendi beyin dalgalarını yönlendirebilme ve bu yolla bazı problemlerini hafifletmeye yönelik bir tedavi şeklidir. Otistik çocuklarda; duyusal iletişimi geliştirmeye yönelik duyusal entegrasyon (sensorial integration), işitsel ve görsel entegrasyon teknikleri bazı merkezlerde uygulanmaktadır. Günlük işlevsel becerileri yönlendirici rehberlik eğitimi, beden egzersizlerine dayanan ve yoga kaynaklı entegre hareket terapisi, otistik çocuğun duyularına tepki veren bir ortamda etkileşime bırakıldığı hegzagonal çerçeve, duyusal uyarım yoluyla ilgili duyusal beyin alanlarını uyarmayı, dolayısıyla çocuğun duyusal zorluklarını bilinç dışı dönüştürmeyi amaçlayan Bolles sensorial öğrenme metodu, sayfa ve kelimeler arasındaki kontrastı değiştirmeye yönelik renkli filtreler (Irlen lensleri), bilgi işleme hızını arttırmaya yönelik interaktif metronom tedavisi, vücut işlevlerinin doğal bir ritm içinde olduğunu ve otistiklerde bu ritmin değiştiği düşüncesinden yola çıkan ritmik dönüştürme tedavisi gibi örnekler çeşitli fizyolojik terapi modülleridir.

- Otistik çocuğu; özel eğitim ve bakım sürecinde uygulanan ilişki odaklı ya da iletişim odaklı terapi teknikleri de vardır; anne sütü verme süresini uzatma, yumuşak dokunuşlar, ebeveynle yakın teması destekleyici kucaklama teknikleri, doğal iletişime fırsat yaratmaya yönelik düz zeminde iletişim saati, düzenli ortak aktivitelerde bulunmak gibi teknikler belli başlı örneklerdir ve otistik çocukların yaklaşık yüzde yirmisinde özel eğitim sürecinde denenmektedir.

- Bu sayılanlar dışında; ailenin olanakları ve terapistin yetenekleri ölçüsünde ve değişik sıklıkta o kadar çok terapi yöntemi denenmiştir ki; Azrin 24 saatlik tuvalet eğitimi, hiperbarik oksijen terapisi, akupunktur, dans terapisi, yunusla terapi, kafa kemiklerine masaj yoluyla beyin omurilik sıvısının dolaşımını etkilemek, vagus siniri uyarımı, homeopati yöntemleri, aromaterapi, vücutta biriken çeşitli maddelerin otistik belirtilere yol açabileceği ve otistik çocuğun bedeninin bu maddelerden arındırmaya yönelik şelasyon tedavileri nisbeten düşük oranlarda denenen ve etkinlikleri sınırlı yöntemlerdir.

1.11.2013

Otizm Tedavi Edilebilirmi

Otizmin tedavi edilebilen bir hastalık mıdır ya da otizmin tedavisinden söz edildiğinde ne anlaşılmalıdır?

Otizmin nedeni tam olarak bilinmediği için, hastalığı şifa ile sonuçlandırabilecek, yani yaşıtları ile aynı düzeye gelmesini sağlayacak çok keskin ve geçerli tedavi yöntemleri yoktur.

Ancak otistiklere özgü nörolojik, bilişsel (zihinsel) ve davranışla ilgili pek çok problem görülebilir ve bu sorunlar da hem çocuğun, hem de ailesinin yaşam kalitesini bozar.

Nörolojik açıdan birtakım denge sorunları, zihinsel yetersizlik, konuşmanın gecikmesi veya uygunsuz olması gibi problemler gözlenebilir. Bilişsel açıdan; dışa kapalı olmaları nedeni ile öğrenmeye de kapalıdırlar, kendi gereksinimlerini dahi dile getiremeyecek derecede çevreye ilgisizdirler. Aileyi en fazla yoran ise davranış sorunlarıdır. Otistik çocuklarda aşırı hareketlilik, el çırpma, kendi etrafında dönme vb gibi anlamsız ve tekrarlayıcı davranışlar, uykusuzluk, anlaşılması güç öfkeler, yersiz çığlıklar vs ortaya çıkabilir. Otizmin temel özellikleri her çocukta aynı ise de; bu özellikler dışında, her çocukta çok farklı problemlerle karşılaşılır.

Sonuçta, otizmin tedavisinden söz edildiğinde; çocuğun çevresi ile iletişimini, kendi temel gereksinimlerini karşılayabilecek derecede güçlendirmek, belli başlı davranış problemlerini çözmek, çocuğun uyku ve beslenme düzenini normalleştirmek gibi unsurlar anlaşılmalıdır.

1.01.2013

Otistik, Disleksi Ve Hiperaktif İşitsel Egitim

"Rain Man"e müzikli tedavi

Avrupa ve ABD'de otistik, disleksi ya da hiperaktif çocukların tedavisinde uzun süredir kullanılan bir yöntem: Zihinsel bozukluklar ve işitsel algı problemleri müzik yoluyla düzeltiliyor. Türkiye'de de psikolog doktor Murat Güvençer'in uyguladığı yöntemde başarı oranı yüzde 75.
İlkokul ikinci sınıf öğrencisi M.K., sınıfındaki diğer çocuklar gibi kıpır kıpır, cıvıl cıvıl. Oysa iki yıl öncesine kadar hayatla bağları kopuktu, "boğuk boğuk öten sesler"le çevrili dünyasında tek başınaydı. "Oğlum yedi yaşındaydı ama konuşamıyordu. Elliye yakın kelime biliyordu ama bunları yerli yersiz kullanıyor, hiç cümle kuramıyordu. Onunla konuşmayı milyonlarca kez denedim, beni anlayamıyordu, sanki başka bir dünyadaydı" diye anlatıyor annesi o günleri...

Bebekken orta kulak iltihabı geçirmişti M.K. İlerleyen yaşına rağmen konuşmayı sökemeyince, işitme problemi olabileceği düşüncesiyle doktorlara taşındı. Ama kulaklarında fiziksel bir sorun yoktu, duyabiliyordu. Bu kez, otistik ya da hiperaktif olabileceği şüphesiyle davranışları bir kasete çekilip İngiltere'deki uzmanlara yollandı. Hayır, otistik de değildi. Annesi kendini onun tedavisine adamıştı ama sonuç alınamıyordu. Bir gün gazetede "işitsel tedavi"den, "konuşamayan çocuklar"dan bahseden bir yazı okudu ve psikolog doktor Murat Güvençer'in kapısını çaldı. M.K.'da zihinsel gelişme bozukluğu vardı, hemen "İşitsel Eğitim"e başlandı. Annesinin deyimiyle şimdi "bülbül gibi" konuşuyor. "Bir zamanlar 'boğuk boğuk öten' bir ses olarak algıladığı tüm kelimeleri, cümleleri ve şarkıları; yedi yıl boyunca soramadığı, öğrenemediği herşeyi şimdi keşfediyor."


İşitme = davranış
İşitsel Eğitim (Auditory Integration Training) otizm, hiperaktivite, disleksi, Rett's Disorder, Asperger's Disorder gibi zihinsel gelişme bozukluğundan kaynaklanan hastalıkların tedavisinde uygulanan ampirik bir tedavi yöntemi. Fransız kulak - burun - boğaz uzmanı Guy Berard bu yöntemi tam 30 yıllık çalışma sonucunda geliştirmiş. Avrupa ve ABD'deki çeşitli otizm merkezlerinin yürüttüğü 12 araştırma, bu yolla tedavinin olumlu sonuçlar verdiğini ama yöntemin tam olarak nasıl çalıştığına dair bilimsel bir kanıt olmadığını söylüyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) da yeterli araştırma olmadığından tedavi yöntemini henüz onaylamamış. Ancak İşitsel Eğitim, ABD'de ve Avrupa'da 15 ülkede 10 yılı aşkın bir süredir uygulanıyor. Türkiye'deki geçmişi ise sadece iki yıllık; İşitsel Eğitim'in tek uygulayıcısı olan psikolog doktor Murat Güvençer, aynı zamanda bu yöntemi Türkiye'ye getiren kişi.

"İşitsel Eğitim'i ilk kez 10 yıl kadar önce duyduğumda inandırıcı gelmemişti. Bunun alternatif tedavi ya da para tuzağı olduğunu söyleyenler vardı. Ama birkaç yıl sonra yabancı basında yeniden karşıma çıktığında ilgimi çekti" diyor Güvençer. Fransa'ya gidip Dr. Berard'ın öğrencisi olan Güvençer, bu tedavi yönteminin işitsel ve ruhsal rahatsızlıklar arasında bir köprü kurduğunu söylüyor: "Dr. Berard bu tedaviyi önceleri işitsel problemleri olan hastalara uyguluyormuş. Ama bir defasında hem işitsel problemi olan hem de ağır depresyon geçiren bir hastasının, tedaviden sonra ruhsal olarak da iyileştiğini görmüş. Ve işitsel problemlerin ruhsal dünyayla ilişkisi olduğunu, hatta otizm, disleksi gibi hastalıkların temelinde işitsel problemlerin yattığını düşünerek çalışmalarını zihinsel bozuklukları olan çocuklar üzerinde yoğunlaştırmış."

İşitsel Eğitim'in mimarı Dr. Berard "Hearing Equals Behavior / İşitme Eşittir Davranış" adlı kitabında otizm ve benzeri hastalıklarla işitsel algılama arasında bir bağ olduğunu söylüyor. Berard'a göre sesleri algılamada problemler yaşayan beyin bunu düzeltmeye çalışırken yorgun düşüyor ve bu durum sinir sistemini etkiliyor. Dr. Güvençer de Berard'ı destekliyor: "Zihinsel gelişme bozukluğu olan çocuklarda işitme kaybı olmaksızın hassas işitme, ağrılı işitme ya da asimetrik işitme olabilir. Örneğin çocuk bin frekans bir sesi her iki kulaktan eşit almayabilir ya da bazı frekanslara diğerlerinden daha hassas olabilir; örneğin arı vızıltısını kamyon geçiyormuş gibi duyabilir. Müzik dinlerken sesin sürekli olarak bir açılıp bir kısıldığını düşünün; işte bu tür problemleri olan çocuklar dünyayı böyle algılarlar. Dolayısıyla da bu durum zihinde büyük karışıklığa sebep olur. Beyne etki eden her tür algı bozukluğu dikkat dağınıklığı, zihinsel yorgunluk, duygusal gerilim ve ruhsal bozukluklara sebep olur."

İşitsel Eğitim'e göre beyindeki bu karışıklığı düzeltmenin yolu işitsel algılardaki problemleri çözmekten geçiyor. İşitsel algılama düzeltilirse otizm ve disleksi, hiperaktivite gibi otizmle bağlantısı olan hastalıkların kalıcı tedavisi mümkün olabiliyor.

Mucize değil devrim
"Kızım İrem üç yaşına geldiğinde hâlâ konuşamıyordu" diyen Aslı Şen, Dr. Güvençer'e başvuran annelerden biri. "Kızım bazı seslere de aşırı duyarlıydı, örneğin çamaşır makinesinin sesinden çok korkuyordu. Çok da içine kapanıktı." Aslı Hanım, İrem'in fiziksel bir sorunu olmadığını öğrenince Dr. Güvençer'e başvurmuş. 1.5 yıllık tedavi son derece başarılı bir sonuç vermiş, İrem daha tedavinin ilk haftasında bir - iki kelime söylemeye başlamış. Altı ay sonra tedavi tekrarlandığında İrem'in dili tamamen çözülmüş, çevreyle iletişimi gelişmiş.

Dr. Güvençer bu tedaviyi iki yılda 150 hasta üzerinde uygulamış. "Bunların yüzde 90'ı otistik ya da otistik komponenti olan rahatsızlıklardı" diyor. Tedavi ettiği hastaların yüzde 75'inin son derece olumlu, hatta mucizevi gelişmeler gösterdiğini de sözlerine ekliyor.

"Otizm bir iletişim hastalığıdır" diyor Özgüvenç. "Kendi dünyasında yaşayan bu hastaların etrafla iletişimi, lisanı iletişim amaçlı kullanımı kısıtlıdır. Filmlerde görmüşsünüzdür; elleriyle kulaklarını kapatmaları, seslere aşırı tepki vermeleri hatta kriz geçirmeleri bunun bir göstergesidir. Otizmi tamamen tedavi etmek mümkün değil ama çocuğun işitsel bozuklukları giderilirse dışarıyla iletişimi kolaylaşacaktır. Çocukların diğer tedavilerle beş - on yılda katedebilecekleri yolu bu tedaviyle 15 gün - altı ay gibi kısa bir sürede alabilmek bu alanda gerçekten devrim sayılabilecek bir gelişme!"

Eskiden otistikti...
Zeynep Saatçioğlu 15 yaşındaki oğlu Cem'in otistik olduğunu söylüyor. "Konuşmakta ve algılamakta zorluk çekiyor, bazen bazı şeyleri beş kez anlatmak gerekiyordu. Normal bir okula gidiyordu ama sürekli eğitim takviyesi alıyordu. Orta bir öğrencisi olmasına rağmen ayakkabısını, kravatını bağlayamıyor, yalnız başına dışarı çıkamıyordu." Cem'in bu durumunu düzeltebilmek umuduyla Hacettepe Üniveritesi'ndeki uzmanlara başvuran ailesi, "otistik olduğu için yapacak bir şey olmadığı" cevabını almış. Üç yaşından beri doktorluğunu yapan Dr. Güvençer iki buçuk yıl kadar önce İşitsel Eğitim'i Türkiye'ye getirince, bu yöntemi Cem'de uygulayabileceklerini söylemiş. Tedavi olumlu sonuç vermiş. "Cem şimdi yaşıtlarıyla aynı düzeyde. Düşünüşünde, davranışında, okul hayatında büyük gelişme oldu. Sınıfın en alt seviyesindeyken şimdi en iyiler arasında" diyor anne Zeynep Saatçioğlu.

Pekçok anne - baba bunu "mucizevi bir tedavi" olarak nitelendirse de, Dr. Güvençer İşitsel Eğitim'in, uyguladığı hastaların yüzde 30'unda hiç etkisi olmadığını söylüyor. "Ama tedavi ettiğim hastaların yüzde 75'inde büyük gelişmeler oldu, hatta bazıları dev adımlar attı. Bu gerçekten umut verici ama bunu 'mucize tedavi' olarak nitelemek yanlış olur." Güvençer ne derse desin, artık yüzü gülen ailelerin ortak kanısı şu: "Kaybedecek bir şey ya da bir yan etki yok. Çocuklarımızın geleceği için denemeye değer."
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız